Mekânsal Temsilin Dili, Dilin Kullanımı ve Kullanımın Yönelimleri

Bu yazı HKMO (Harita Kadastro Mühendisleri Odası) İstanbul Şubesi tarafından çıkarılan Alan Bülteni’nin Ocak 2022 sayısında yayımlanmıştır.

İlk aleti yapan türün Homo Habilis olmasının kesinleştiği söylenir[1]. Belki de o andan itibaren ilk kez, doğada bulunan bir nesne ile, soyut düşünce arasında bir ilişki kurulmaya başlanmıştır. Çünkü alet yapabilmek tasarıyı, tasarı da soyut düşünmeyi gerektirir. Kenneth P. Oakley bu nedenle Man the Tool-Maker’da Abevilyen kültüründe standart aletlerin yapımı için, ilk önce üzerinde çalışılan aracın imgesinin zihinde oluşması gerektiğini vurgular. Doğada halihazırda bulunan nesnenin imgesi ile oluşturulan nesnenin imgesi arasında niteliksel bir fark oluşmaya başlar. Çünkü insan doğada olmayan bir şeyi, ihtiyacı olduğu için kendi kurgulamaya ve bir tasarı evreni oluşturmaya başlamıştır.

İnsanın gözlemlediği ile tasarladığı evren arasında kusursuz bir ilişkinin olması beklenemez. Biri soyut, diğeri somut iki evren arasındaki ilişkinin kurulmasına ilişkin ilk dilsel çabalar Thales ve Pisagor’a uzanır. Fakat 2020 yılı Nobel Fizik Ödülü’nü alan matematiksel fizikçi Penrose “matematiksel biçimlerin Platonik dünyası”nda yer alan matematiksel varlıkların fiziksel gerçeklikten bağımsız olduğunu iddia eder[2]. Pisagor’un gerçek dünyanın matematiksel olduğuna ilişkin nitelemesi, Platon’da yoktur. Platonik cisimler olarak da adlandırılan cisimler, fiziksel dünyadan bağımsız tamamen “kusursuz” objelerdir.

İnsan, bu yönüyle düşünmeye başladığı andan beri doğayı algılama çabasında tasarılar dünyası ile fiziksellik arasındaki ilişkiyi kurmaya hep ihtiyaç duymuştur. Bir aleti, zihninde oluşturduğu koordinat sisteminde tanımlarken, fiziksel dünyada “sivri uçlu alet” niteliğini kazandırmaya çalışması mesleğimizde sık kullanılan bir terim olan aplikasyonun niteliksel açıdan en erken uygulama örneği olarak kabul edilebilir. En yakınını tanımak, anlamlandırmak ve şekillendirmek için tasarı evreni ile yaşadığı evren arasında bir araç ihtiyacı duymuştur.

Haritacılığın temel dinamiğini de, insanın biçimleri anlamlandırma çabası oluşturur. Mezopotamya’da tarım faaliyetleri ve ilk kadastral çalışmaların doğurduğu ihtiyaçlar sonucu ortaya çıkan geometri ve Jeodezi ile mekan artık soyut bir uzayın parçası olmaya başlar. Fakat tasarılar dünyasında nesneler statik ve nedensellikten kopuktur. Ayrıca beşeri yönü yoktur. Mekanın kartezyen yorumu, matematiksel mahiyetine karşı, Lefebvre mekanı ayrıştırmanın eleştirisini verir, diyalektik bağlamıyla mekanın toplumsallığını vurgular[3].

Mekanın fiziksel ya da matematiksel içeriğinden öte, soyut düzeyde kavramsallaşmış başka içeriği de bu haliyle kültürde vardır.  Erken dönemlerde ticari olarak da kültürel olarak da “Doğu” merkezli bir dünyada yön bulmanın kutup yıldızı olmasından dolayı doğuyu referanslayan “orienteering” bu düzeye bir örnektir. Bugün artık beyaz yakalı dilinde yer edinerek “yön bulma arayışına” karşılık gelen bu kelime oradan türemektedir. Mekanlar tarih boyunca üretim/tüketimin içeriği ile evrensel olarak da yerel olarak da nitelikselleştirilmektedir.

Mekanın modellenmesi modern dönemin rasyonelitesinden nasibini alarak mekanı zamanda durgun, mutlak nesneler haline getirir. Descartes’ın kesinliğinde inşa edilen “soyutların” modeli, her şeyi söylemelidir(!). Erken sanayi dönemi faydaların azami, zararların asgari tutulacağı bir akılcılığa dayanır; kentler de bu ilişkileri bütünleyen mekanlar olarak örgütlenir. Leibniz Descartes’ın kesinliğine itiraz olarak kartezyenin esnekliğini önceler. Leibniz’e göre “kent” mutlak mekan olgusuna karşı her bireyin bakış açısının çoğulluğunda, göreli perspektiflerin toplamından oluşur.[4] Fakat modern haritacılıkta mekan geometrik olarak modellenebilirken, toplumsal yönler eksik kalır.

Mekanın modellenmesi 20. yüzyıl ile birlikte Einstein’ın görelilik teorileri sonucu fiziksel olarak uzay-zamanın iç içe geometrisi ile tanımlanmaktadır ve GNSS, kronometrik nivelman gibi yöntemlerde de zaman-mekanın bu geometrisi son yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. Şaşırtıcıdır: sanat ve toplumsal alanlarda mutlak fikirlere karşı yeni gösterimler “eşzamanlı” kabul edilebilecek -fakat biraz daha erken dönemde- ortaya çıkmaya başlar. Fiziki göreliliğin yanında, David Harvey sanatta yeni gösterimler ve sosyo-ekonomik göreliliği Postmodernliğin Durumu’nda çok güzel anlatır. “Küresel köy” haline gelen dünyanın sermaye ve mal ihracının hızlanması için zaman ve mekan daralmış hale gelir. Bu durum kente ve dolayısıyla kartografyaya da yansır. Mekanı ve zamanı küreselleşme ekseninde tanımlayacak ve şekillendirme aracı olacak haritalar bir ihtiyaç haline gelir. Sermaye hareketinin altın çağına denk gelen dönemde coğrafi bilgi sistemlerinin (CBS) kullanıldığı birçok yöntemde “düşük maliyet, en uygun yer, en kısa yol” analizleri yapılır. “Rasyonel” kent, sermayenin rasyonalitesine mahkum olur.

Bugün 21. yüzyıl haritacılığının ekseni, geçmiş dönemden aldığı bu miras/reddiye üzerinden şekillenmeye devam ediyor. Mekan gösterimi sayısal ortamlara kayıyor; mekansal verinin ve soyut nesneler dünyasının içeriği de bu eksende yoğruluyor. “Zamanın ruhu”, ihtiyaçlar, krizler, yönelimler ve deneyimler ve şüphesiz son yıllarda sürekli yaşanan afetler, mekanın yorumu ve gösterimi algısının nasıl olması gerektiğine ilişkin çeşitli sorular sorduruyor. Bunlardan aşağıdaki alt başlıklarda değinilecek ikisi, gelecek dönem haritacılığında temel paradigmaları oluşturabilir:

1. Soyut modeller kimler ve ne için olmalı?

2. Mekanın temsilindeki zamansal mutlaklık nasıl aşındırılabilir?

Karar Vericiliğin Dili

Kaku 2011 yılında yayımladığı “Geleceğin Fiziği”nin ilk bölümünde bulunduğumuz yüzyıldaki bilgisayar teknolojisinin geleceği için yaptığı öngörü öncesinde Moore Kanunu’na dayalı olarak “bilgisayar gücünün her on sekiz ayda ikiye katlandığı” üzerinden tarihsel gelişimini inceler. Daha sonrasında cep telefonlarımızın 1969’da Ay’a astronot gönderen NASA’nın tüm gücünden daha güçlü olduğunu belirtir. Geleceğe ilişkin tahminleri, on yıl öncesinde sensörlerin hepsinin internete bağlı olduğu bir gelecek üzerinedir (!): İnternet Gözlükleri ve Kontakt Lensler, Sürücüsüz Araba, Sanal Dünyalar, Gerçek ve Sanal Gerçeklikleri Harmanlamak, Artırılmış Gerçeklik,  Hologramlar ve Üç Boyut… Kaku’nun bir öngörü olarak bahsettiği gelişimin tam ortasındayız. Gelecek 50 yıl için yapılan öngörüler için ayrılmış onbir alt başlıktan bu altısının ortak bir yönü var: mekansal veri ile doğrudan bağlantılı olmaları. Üstelik diğerlerinin çoğu dolaylı olarak bir şekilde mekansal veri ile bağlantılılar.

Yeni teknolojilerin pazarlaması ne kadar sensörler ağının insanın emrinde olacağını söylese de, bugün Güney’in “dijital feodalizm” üzerinden tanımladığı veri egemenliği, mekansal verinin kullanım yöneliminin “hangi insanın” egemenliğinde olacağı yönünde soru işaretleri barındırıyor.[5] Mekansal veriyi büyük oranda elinde tutan büyük şirketler, pazarlama stratejilerini bu eksende oluşturuyorlar. Kentler ise bu stratejinin ana aktörü olarak tüketimin örgütlendiği mekanlar olarak karşımıza çıkıyor. Artı değerin yeniden artı değere çevrilmesi güdüsü, ulaşım, dolaşım, nüfus gibi kapitalizmin temel dinamiklerinde trajik bir büyümeyi tetikliyor. Harvey kent ile insanın kendini yeniden ürettiğini dile getirerek, Lefebvre’nin “kent hakkı” kavramı üzerinden kenti ve -dolayısıyla insanının- kendisini kolektif biçimde değiştirme özgürlüğüne vurgu yaparak kentin gelişimini sermayenin dinamikleri üzerinden tanımlar: emek kıtlığı varsa emek disiplin altına alınır ve göç yoluyla giderilir, hammadde ihtiyacı için araziler kullanılır ve sürekli bir pazar ihtiyacı ortaya çıkar.[6] Kapitalizmin krizleri ve yeni pazarlar yaratma ihtiyacı ile kentin değişimi ve dönüşümünün, bu dinamikler üzerinden devam ettiği görülebilir. Bilgi toplumunda üretimin ve tüketimin yeniden örgütlenmesinin yolu, mekansal bilgi üzerindeki hakimiyetten geçmektedir. Geçtiğimiz son on yıl, bu hakimiyeti elinde tutan dijital platform ekonomisi ile kendini gösterdi. Ekim 2019’da dünyanın en değerli ilk 10 firmasından 7 tanesi Apple, Amazon, Facebook giibi platform devlerinden oluşmaktadır[7]. Mekansal veri hakimiyetini elinde tutan ve yöneten platformlar, müşteri-reklamcı-tedarikçi buluşmasını sağlayarak tüketimin mekan-zamansal ilişkilerini ve bu yolla kentleri de yeniden tanımlamaktadır. Ayrıca platform ekonomilerinin küresel üretim-tüketim ilişkilerinin etkileşimini artıracak uygulamalar gittikçe artıyor.

Araştırma ve danışmanlık firması Gartner tarafından yapılan tahminlere göre bilgi teknolojilerine yapılan harcamalar 2021 yılında 4,2 trilyon ABD Dolar olacak[8]. Yapılan harcamaların yeni teknolojiler olarak Blockchain, Nesnelerin İnterneti (IoT), Büyük Veri (Big Data), derin öğrenme ve yapay zeka (AI) üzerine olacağı tahmin edilebilir. Bu yönelim Almanya’nın 2011 yılında Hannover Fuarı’nda Endüstri 4.0’ı üretimin dijitalleştirilmesi olarak tanımlamasının[9] ardından ülkelerin teknoloji yatırımları üzerinde belirleyici olması sonucu ivme kazandı. Çin 2015 yılında Almanya’nın Endüstri 4.0’ından ilham alarak “Made in China 2025” programını tanıtarak, kilit sektörlerin öncüsü olarak bilgi teknolojilerini belirledi[10]. Niemczyk ve diğerlerine göre platform devi Amazon, karlılığını artıramamasına rağmen Endüstri 4.0 temelli kurduğu lojistik ağı ve depolama sistemi ile ürünün kısa sürede erişimini mümkün kılarak yeni bir değer üretmeye başladı[11]. Ayrıca yine aynı makalede belirtildiği üzere büyük veri algoritması olan Kişiselleştirilmiş Öneri Sistemi ile Amazon, kullanıcı ilgisine dayalı olarak satışlarını artırdı.

Bir yandan sermayenin belirleyiciliği üzerinden kentlerin örgütlenme biçimi ve kentlilerin tüketim ilişkileri bu şekilde yeni teknolojiler üzerinden belirlenmeye devam ederken, diğer yönüyle yerel akıllı kent projeleri de dikkat çekiyor. Stockholm[12], Boston[13] gibi şehirlerini “akıllandıran” stratejilerin yanında, “100 Smart Cities Mission” projesi ile Hindistan ‘katılımcı’ temelli akıllı kentsel dönüşümler yaratırken[14], Songdo[15] ve Masdar[16] şehirleri tamamen yeni akıllı kentler olarak kuruldular. Yakın zamanda da Toyota yeni akıllı kenti Woven City’i 2021’de kurmaya başlayacağını duyurmuştu[17] . Bu akıllı şehirlerdeki veri hakimiyeti, iktidar yaklaşımı, kontrol toplumu açısından ve yukarıdan aşağı örgütlenen “yeni akıllı şehirlerde” toplumsal yönün olmaması nedeniyle eleştiri konusudur[18]. Ayrıca bu yeni kentlerde toplumsal hafıza yoktur, olduğunda da rahatlıkla manipüle edilebilir.

Yeniden kurulan “akıllı” kentler katılımcılığın, dayatılan şehirsel yaşama “katılınabileceği” ölçüde kalacağı konusunda endişe vericidir. Bir bakıma da akıllı şehirler, modernizmin “rasyonel” toplum denemelerini bir ölçüde hatırlatmaktadır. Bir taraftan da herkesin kendi Truman Show’larını yaşayacağı kentleri. Hatta mekanı da tüketen sermaye ilişkilerinin yeni mekan arayışları, Mark Zuckerberg’in yakın zamanda pazarladığı, sahip olduğu platformların tek bir çatı altında “Meta” üst başlığı üzerinden birleşmesine itmiş olabilir. “Metaverse” kavramının kullanıma sokulmasını amaçlayan bu yeni girişim, tamamen yeni bir mekan yaratması nedeniyle başka bir yazının konusu olabilir, fakat platformların tüketim-mekan ilişkileri açısından önemli bir örnektir.

Kapitalizmi buna benzer yönelimlere iten güdü muhtemelen “sürdürülebilirlik” ilkesi üzerine kuruludur. 1987 yılında hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” adlı raporla neo-liberalizmin yeni sloganı “sürdürülebilirlik” ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilirliğin doğa, toplum ve sistem krizleri nedeniyle aslında kapitalizmin kendini sürdürebilirliği üzerine kurulu olduğu, yaşadağımız çevre krizleri ve pandemi ile de kendini gösteriyor. Doğal kaynakların ve mirasın gelecek kuşaklara aktarımını ve eşitsizliğin azaltılmasını vaat eden program çevresinde, 1980’lerden bugüne bir şeyin değişmesi bir yana, durum daha kötü bir hal almaktadır. Sürdürülebilir kalkınma piyasa araçlarını tartışmaya açmazken, çevre metalaştırılmaktadır[19]. Çözüm nedenlerin ortadan kaldırılmasından ziyade, sonuçların ortadan kaldırılması üzerine kuruludur. Bugün “akıllı kentler” ile pazarlaması yeniden yapılan “ebilirler ekonomisi” (yaşanabilir, sürdürülebilir, yenilenebilir …) yine nedenlerden çok sonuçlarla ilgilenmektedir.

Yaşadığımız afetler çağında ilgi odağı olan konu yine “sürdürülebilir” yaşam boyutunda kalmaktadır. Üretim-tüketimin sürdürülebilir olduğu kadar salgın tehlikelidir. Salgının ilk günlerinden bugüne tartışılan CBS uygulamaları, hastalığın nasıl daha bulaşmayacağı ya da aşının ne kadar dağıtılacağı üzerine kurulu oldu. Karşılaşılan deprem, yangın ya da sel gibi afetlerde mekansal analiz yine afet yönetimi ile tartışıldı. Oysa bütün afet öngörüleri, iklim sorunu yıllardır tartışılan bir konuydu ve sürdürülebilirlik bu nedenlerle 1987 yılında ortaya atıldı. Benzer yanılgı salgın konusundaki tartışmaların ana ekseninin ilaç sektörü ve “aşı uygulamaları” üzerinden tartışılması ile de görülebilir. Covid-19 aşıları salgından ancak 1 yıl sonra geliştirilebildi. Aynı zamanda aşı uygulamalarının 2009 yılında H1N1 influenza salgını için 150 bin ile 575 bin arası, 2014 Ebola salgını daha önceden tanınmış patojen olmasına rağmen 10 bin üzerinde ölüme engel olamadığı da biliniyordu[20]. Ayrıca salgınlara karşı önlem alınması gereken problemler konusunda herkes hemfikirdi: hızlı nüfus artışı, yaban hayatı ile kesişim, çevre kirliliği…

Bugün bizi daha iyi bir yaşamın beklediği söylenemez. Geleceğimiz muhtemelen afetler çağı olacak. Birleşmiş Milletler’in projeksiyonuna göre kentli nüfus oranının, 2050 yılına kadar oransal artışının yüzde 23 olacağı tahmin ediliyor[21]. Kapitalizm kendini ve insanı kentler üzerinden “sürdürebileceği” haliyle yeniden var etmeye çalışıyor. Gayri safi yurtiçi hasılanın %80’inden daha fazlasının kentlerde üretildiği düşünüldüğünde[22], kentlerin daha fazla gelir potansiyelinin olduğu mekanlar olduğu da açıktır. Sermayenin bu nedenle mekansal veri hakimiyeti için kentleri bir dijital ağa dönüştürmesi kaçınılmaz gözüküyor.

Sermaye mekanı gün geçtikçe kendi taleplerine göre tüketiyor ve şekillendiriyor. Mekanın değişimi ve dönüşümü açısından toplumsal hafızanın önemi de burada ortaya çıkıyor. Zamanda mutlaklık yaratan statik modeller, mekanın mevcut halinin kanıksanmasını artırıyor ve nedensellik ilişkisini ortadan kaldırıyor. Bu ise yukarıda bahsedilen can alıcı ikinci soruyu karşımıza çıkarır.

Mekanın Temsilindeki Mutlaklık ve Zamanın Dahil Edilmesi

Sayısal teknolojilerle gösterim ve görselleştirmenin (rendering) gelişimine kadar, soyut modellerin sunumu fiziksel malzemeler ile gerçekleşiyordu. Günümüzde hala kullanılan ahşap ya da plastik malzemeler ile yapılan modeller, mutlak mekansal algı oluşturuyor. Thompson ve diğerleri, bu tarz modellerin pahalı ve esnek olmayan araçlar olduğunu belirterek, bu modeller ile şehri görmenin tek yolunun kuşbakışı olduğunu, ve insan ölçeğinde bir değerlendirmenin mümkün olmadığını ekler[23]. Eklemek gerekir ki bu tarz modeller “kentin perspektifler toplamından” yoksundur. Üstelik kentlerde perspektif zamansal katmanlar için de geçerlidir. Bugün zamansal katmanları eksik olan sayısal kent modelleri, fiziksel sınırlılıklar nedeniyle perspektif sorununa benzer şekilde zamansal perspektiften yoksundurlar. Kentlerdeki dönüşümün incelenmesi açısından geçmişten şimdiye dönüşümü inceleyen 3B modeller[24] ya da gelecek projeksiyonlarını simule edebilen 2B modeller[25] üzerine çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Kent modellerinin üretiminde kullanılan ölçme ve görüntü verileri zamansal çözünürlüğe sahiptir ve farklı zamanlarda üretilmiş verileri de içerebilir. Zamansal çözünürlük yine fiziksel modellerin diğer bir eksikliğidir. Herhangi bir anın perspektifi, mutlak zaman algısını pekiştirir, modelde sonsuzluk algısı yaratır. Benzer şekilde perspektifler, üretici “aklını” yansıtabilir.

4B modeller aracılığıyla esnek modeller ortaya koymak mümkündür. Zaman katmanını da içine katan kolajlarla sunulan, zamansal ve toplumsal nitelik verilerini saklayan, geleceğin modellerini içerebilecek esneklik sayısal teknolojinin aracılığıyla yapılabilir. Ayrıca bu tarz modeller üzerinde gelecek tasavvurlarına ilişkin kullanıcı katılımı, demokratikliği artırır; karar vericilerin “mutlak” modellerinin ya da geçmiş uygulamalarının sorgunabilmesinin yolunu açar. Modellenen mekan üzerindeki tasarı gücünden ziyade muhakeme gücü ön plana çıkarılabilir. Zira tasarı statik durum üzerinden geliştirildiğinde, zamandan ve bağlamdan kopuk ve tamamen rasyonel kalmaktadır. Belki de uygulamalı birçok mühendislik dalında veri ve veri sunumu sağlayan haritacılığın üzerinde durması gereken alanlardan birisi budur. Çünkü mekan gittikçe büyük bir dönüşüm yaşamakta ve zaman bağımlı değişkenliği artmaktadır.

Bununla birlikte zamansal katmanlara sahip yeni bilgi teknolojileri, mekan-zamanın yorumu, anlamlandırılması ve eleştirisinin de bir aracı haline gelebilir. Hatta bugün güncel teknolojiler, özellikle mekanın zamansal katmanları ile modellenerek, toplumsal hafızanın gelişimi için imkanlar tanımaktadır. Sayısal teknolojinin gelişimi ile birlikte 2000’lerde Sanal Gerçeklik uygulamaları artık bu yönüyle tartışılmaya başlanmıştır[26]. Evrensel ve yerel ölçekte zamansal modelleme üzerine arkeolojik alan ve müzelerde TeosVR[27] gibi çeşitli örnekler bulunmaktadır.

Hızlı kentsel dönüşüm ve derin kültürel birikime sahip kentlerde, zamansal katmanlara daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü dönüşüm ve kültürel birikimin izleri mekana sirayet etmiştir. Kültürel birikim ve toplumsal hafızanın taşınması aracı olarak meydan, müze, anıt gibi objeler/mekanlar statik sunum araçlarıdır. Kente ilişkin tablo, film, olay ve edebi metinler konumla ilişkilendirilebilir, tarihsel kesitler sanal gerçeklik uygulamaları ile dinamik olarak mekanda canlandırılabilir.

CityGML gibi evrensel formatlarda oluşturulan kent modellerinin mobil uygulamalar üzerinden görselleştirilmesi konusunda çeşitli çalışmalar son yıllarda artmaktadır. Hatta artık tüm kent modeli verisi üzerinden, konum-bazlı olarak sınırlı seçimli sorgular yapılarak oyun motorları ile yaratılan sanal gerçeklik uygulamaları ile karşılaşıyoruz. [28]

Özellikle tarihi ve kültür yoğunluğu olan kentlerde, yerel yönetimlerin bu konudaki çalışmalar açısından elinde bulundukları envanter ve arşiv, toplumsal belleğin gelişimi için bu yönüyle değerlendirilebilecek potansiyele sahip. Fotogrametrik ve yersel nokta bulutu verileri, harita ve kültürel varlıklara ilişkin arşivler, röleveler, halihazır haritalar hafızanın geçmiş yönünü büyük ölçüde destekliyor. Geçmiş zaman katmanlarına ilişkin analog fotoğraflar ya da resimlerin tek resim üzerinden modellenmesi herhangi bir mekansal ölçme verisinin olmaması nedeniyle zordur. Fakat derin öğrenme ile tek resim üzerinden modelleme üzerine çalışmalar son dönemlerde artmaktadır[29]. Bu modeller ile güncel modeller entegre edilerek zamansal geçiş uygulanabilir.

Bu tarz uygulamaların önemli bir çıktısı tarihsel dönüşümünün incelenmesi, eleştirisi ve anlamlandırılmasıdır. Kent bütününde yapılan planlama çalışmaları ve büyük projelerin kentin dokusu üzerindeki etkileri, zamansal kesitler aracılığıyla karşılaştırılarak toplumsal belleğin gelişimine derin katkılar sunmak üzere herkesin kullanımına açılabilir. Bunun yanında şehir plancıları ve mimarlar için, katılımcı planlama/modellemeyi destekler.

Medya iletişim araçları açısından düşünüldüğünde, sanal modeller gelecekte bu alanla entegre olabilir. Kültürel hafıza konusundaki çalışmaları ile tanınınan Jan Assman’a göre yaşadığımız elektronik medya araçları ile yapay belleğin mümkün olduğu dönem, yazının keşfine eş değer bir kültürel devrim yaratıyor[30]. Bu açıdan bakıldığında kentliler ile yeni bir dil kurma aracı olarak 4 boyutlu modeller hafızanın önemli parçaları arasında yer alabilir. Mekan-zamanın bütünlüklü modellenmesi felsefi olarak derin bir tartışma konusu fakat pratikte süreksiz olan, uygulamalı bir alan olarak zamansal muhakemeyi artıracak modeller farklı disiplinlere veri ve sunum olması ve kültürel bir arşiv oluşturması bakımından yakın gelecek için önemli gözüküyor. Her ne kadar gerçekliği tam olarak yansıtamasa da planlama, modelleme ve toplumsal hafıza açısından 4B modeller geleceğin teknolojik araçlarını oluşturabilir. Burada tabii önemli sorunlar da mümkün: örneğin 4B kent modellerinde perspektif her zaman objektif olmayabilir.

Mekansal Gösterimin Yeni Çehresi: Dijital İkizlerin Platonik Dünyası

Mekansal gösterim insanın zihninde başlarken, matematiksel ilişkiler aracılığıyla fiziksel gösterimlere ve yakın dönemde makinelerin ideal dünyalarına taşındılar. Başta bahsedilen geometrik cisimlerin platonik dünyası ile birlikte, nitelik verilerinin eklenmesi sonucu “nitelik” verilerin ideal dünyasından bahsedilebilir. Çünkü, mekansal analiz bir bakıma genelleştirme de içerir. Dijital ikiz kavramı üzerinden mekanın yönetimi, analizi, simülasyonu üzerine kurulu bu “ideal” modeller de şu anda sermayenin ideal dünyalarını oluşturuyor. Mekan, sermaye için bir değişim aracıdır ve mekan üzerindeki hakimiyetin aşındırılması için kentlerin kolektif yönetimi, insanı önceleyen, toplumcu çözümler ve katılımcılık için verinin kim ve ne için üretileceği konusu önemlidir. Burada yerel yönetim mekanizmalarının ve mekansal verinin üretimi ve gizliliği politikalarının da önemi ortaya çıkıyor. Fakat tek başına yönetimsel düzenlemeler ve uygulamaların “kent hakkını” sağlayamayacağı da açıktır.

Bunun dışında sözcükler de düşüncelerin boyutsuz birer modelleridir. Bu modellerin düşünceyi tamamen aktarmasını beklemek ise yanıltıcı olur. Ama en azından birer aşındırma denemesi olabilirler.


[1] Başoğlu O. (2010). Evrimsel Gelişim Sürecinde İnsan Ailesinin Paleodemografik Yapısı. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. 9(32): 341-349.

[2] Zafer, B. (2014). Roger Penrose da Matematiksel Platonculuk. Divan: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, (36), 63-104.

[3] Akçelik, C. E. (2020). İktidarın Mekânda Gücü Somutlaştırması ve İstanbul Örneği

[4] Baker, U. (1996). Bilimsel Kuşkudan Bilimden Kuşkuya Doğru. Cogito, 551-556.

[5] Güney, Caner, (2020). Dijital Dünyanın Ortaçağında Veri Egemenliği, Alan Bülteni

[6] Harvey, D. (2012). The right to the city. In The Urban Sociology Reader (pp. 443-446). Routledge.

[7] Kenney, M., & Zysman, J. (2020). The platform economy: restructuring the space of capitalist accumulation. Cambridge journal of regions, economy and society, 13(1), 55-76.

[8] https://www.gartner.com/en/newsroom/press-releases/2021-07-14-gartner-forecasts-worldwide-it-spending-to-grow-9-percent-2021

[9] Tay, S. I., Lee, T. C., Hamid, N. Z. A., & Ahmad, A. N. A. (2018). An overview of industry 4.0: Definition, components, and government initiatives. Journal of Advanced Research in Dynamical and Control Systems, 10(14), 1379-1387.

[10] Institute for Security and Development Policy, Made in China 2025, 2018

[11] Niemczyk, J., Trzaska, R., & Trzaska, M. (2019). Scalability 4.0 as the main rent in Industry 4.0: the case study of Amazon. Informatyka Ekonomiczna. Prace Naukowe Uniwersytetu Ekonomicznego we Wrocławiu, (2 (52)).

[12] https://international.stockholm.se/globalassets/ovriga-bilder-och-filer/green-it-strategy.pdf

[13] https://www.boston.gov/departments/analytics-team

[14] Praharaj, S., Han, J. H., & Hawken, S. (2017). Innovative civic engagement and digital urban infrastructure: Lessons from 100 smart cities mission in India. Procedia Engineering, 180, 1423-1432.

[15] http://songdo.com/about/

[16] https://masdarcity.ae/en/discover/about-us

[17] https://www.digitaltrends.com/cars/toyota-woven-city-will-demonstrate-new-tech-ces-2020/

[18] YILDIRIM, Ö. C. KENTSEL PARADİGMA OLARAK AKILLI KENTLER: SONGDO VE WOVEN AKILLI KENTLERİNE BAKIŞ. Artıbilim Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 4(1), 85-103.

[19] Şahinöz, A. (2019). SÜRDÜRÜLEMEYEN “SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA”. Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 8(15), 77-101.

[20] Billington, J., Deschamps, I., Erck, S. C., Gerberding, J. L., Hanon, E., Ivol, S., … & Van Hoof, J. (2020). Developing vaccines for SARS-CoV-2 and future epidemics and pandemics: applying lessons from past outbreaks. Health security.

[21] United Nations. “World urbanization prospects 2018.” (2018).

[22] Dobbs, R., Smit, S., Remes, J., Manyika, J., Roxburgh, C., & Restrepo, A. (2011). Urban world: Mapping the economic power of cities. McKinsey Global Institute, 62.

[23] Thompson, E., Horne, M., & Fleming, D. (2006). Virtual reality urban modelling-an overview.

[24] Morel, M., & Gesquière, G. (2014, April). Managing Temporal Change of Cities with CityGML. In UDMV (pp. 37-42).

[25] Simulation of urban growth using agent-based modeling and game theory with different temporal resolutions

[26] Pujol, L. (2004). Archaeology, museums and virtual reality. Digithum, 6, 1-9.

[27] Varinlioğlu, G. (2020). Teos Üzerinden Dijital Mirasta Sanal Gerçeklik Uygulamalarını Anlamak. Megaron, 15(1).

[28] Bir örnek: Christoph Blut, Timothy Blut & Jörg Blankenbach (2019) CityGML goes mobile: application of large 3D CityGML models on smartphones, International Journal of Digital Earth, 12:1, 25-42, DOI: 10.1080/17538947.2017.1404150

[29] Örnek bir çalışma için: https://medium.com/vitalify-asia/create-3d-model-from-a-single-2d-image-in-pytorch-917aca00bb07

[30] Assmann, J., & Tekin, A. (2001). Kültürel bellek: Eski yüksek kültürlerde yazı, hatırlama ve politik kimlik. Ayrıntı Yayınları.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*